Blog
Uzmanlarımızın Blog Yazıları
Uzm. Psk. Gözde Nalbantoğlu | Beylikdüzü Evlilik ve Çift Terapisi  |   Çift Terapisine Kimler Gitmeli? Çift Terapisinin Amacı Nedir?

İlişkinizde sorunlar mı yaşıyorsunuz? Çift Terapisine ihtiyaç duyuyor, ancak nasıl başlayacağınızı bilmiyor musunuz? Gelin aklınızdaki tüm bu soru işaretlerini birlikte kaldıralım.

Çift Terapisine Kimler Gitmeli?

            Hiçbir ilişki mükemmel değildir. Her insan, ilişkisinin devam ettiği süreç içerisinde zaman zaman yardıma ihtiyaç duyabilir. Bu noktada ilişkisinde problem yaşayan herkes beylikdüzü çift terapisine başvurabilir. Ancak bu terapiye başvurmak için mutlaka ilişkinizde bir problem olması gerekmemektedir. Kimi zaman ilişkiniz için danışmanlık almak adına da bu terapi yönteminden destek alabileceğinizi unutmamalısınız.       

Çift Terapisinin Amacı Nedir?

            Beylikdüzü Çift terapisinin ilk amacı kişinin kendini anlaması ve ardından da empati kurmasını sağlamaktır. Bu süreç içerisinde içinde bulunmuş oldukları ilişkinin ihtiyaçlarını belirlemek ve de bu ihtiyaçlara yanıt bulmayı hedeflenmektedir. Aynı zamanda terapide partnerlerin birbiri ile derinden bir bağ kurmalarını sağlatmak ve güçlü ilişki dinamiklerini ortaya çıkartmaktır.

Terapist seanslarda ilişkinin doğru ya da yanlışını, haklı ya da haksızını belirleyen bir hâkim konumunda değildir. Bunun aksine terapist, yaşanan ilişkiyi yargılamayan, suçlamayan bir konumdadır.

Çift Terapisine Gidilirse İlişki Düzelir Mi?

            Öncelikli olarak psikoterapinin hiçbir kategorisi sihirli ya da mucizevi değildir. Bu süreçte ilk olarak partnerinizle birlikte ilişkinizi düzeltmek adına gönüllü olmanız ve çaba göstermeniz gerekmektedir.

Seanslara Çift Olarak Katılmak Mı Gerekmektedir?

             Beylikdüzü Çift Terapisine partnerlerin ortak karar ile başlaması seansın verimliliği açısından oldukça önemlidir. Ortak karar ile katılım sağlayan çiftlerin aslında aralarında belli bir düzeyde iletişim sağlandığını görmekteyiz.

            Eğer tüm bu çabalarınıza rağmen partneriniz çift terapisine katılmayı istemiyorsa, ilişkinizde yaşanan sorunlarda kendi rolünüze odaklanabilir ve ilişkiyi geliştirme konusunda neler yapabileceğiniz konusunda destek alabilirsiniz. Ancak özünde bu bir çift terapisidir ve iki kişinin varlığını gerektiren bir ilişki olduğu için çiftlerin sorumluluklarını yerine getirmeleri, seansa birlikte gelmeleri önem arz etmektedir.

 

“İlişkiler ortaya koymak aslında şaşırtıcı bir şekilde kolaydır. Mutlu ilişkileri sürdürmeyi başaran çiftler, birbirlerinin umutlarını ve isteklerini destekleyen birlikteliklerini ortak bir amaç üzerine beraberce inşa eden çiftlerdir.”

Dr. John GOTTMAN


Randevu ve bilgi almak için: +90 553 410 46 48

2Face Psikoloji Merkezi Beylikdüzü

Adres: Atatürk Bulvarı Cumhuriyet Mahallesi, Beycity Residance Blok:B  No:52 

Beylikdüzü | İstanbul

Evliliğimde Nasıl Mutlu Olurum? | Uzman Psikolog Gözde Nalbantoğlu


Evliliğimde Nasıl Mutlu Olurum?

İnsan hayatına ilişkin en önemli kurumlardan biri olan evlilik, birçok bilim dalının araştırma konusu olmuştur. Mutlu ve uyumlu bir evlilik, insan ruh ve beden sağlığı için önemli bir yerde olduğundan evlilikte mutluluk, evlilikte iletişim ve iletişimi sürdürebilme gibi kavramlar pek çok araştırmaya temel oluşturmuştur.

Tüm toplumlarda “evlilik” aile kurumunun temeli olması bakımından evrensel bir kavram olarak benimsenmektedir. Evlilik kararı alarak ortak bir yaşama başlayan eşler bu süreçte olumlu-olumsuz çeşitli deneyimler yaşamaktadır.

            Evlilik, iletişim ve etkileşim süreci olmakla birlikte aynı zamanda eşler arasında uyumun gerektiği bir birlikteliktir. Bu birliktelikte ilişkinin uyumu ve doyumu arttıkça evlilikteki mutluluk da aynı oranda artmaktadır.

Evlilikte sağlıklı bir iletişim kurmak ve bu ilişkiyi olumlu sürdürebilmek:

1.      Şeffaf Olun! Evliliklerde yaşanan en büyük problemlerden biri çiftlerin ilişkilerinde şeffaf olmamaları ve de duyguların net olarak paylaşmamasıdır. Sağlıklı bir evlilikte duyguların ya da düşüncelerin biriktirilmemesi, açıkça ifade edilmesi oldukça önemlidir.

2.      Duyguyu Anlamaya Çalışın: Evlilikte duyguyu paylaşmak yani “empati” yapmak ilişkiyi olumlu kılan en önemli faktörlerden biridir. Partnerinizin sadece söyledikleri değil, kimi zaman ses tonundan, kimi zamansa vücut dilinden ya da yüz ifadesinden onu anlamayı çalışınız.

3.      Sihirli Sözcükler Kullanın! Evlilikte yapılan yanlışlardan biri de “eşim zaten biliyor, söylememe ne gerek var” algısıdır. Ancak insanoğlunun var olma sürecinden bu yana hep sevgiye ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden de sevginin dili olan sihirli sözcükleri (seni seviyorum, benim için çok değerlisin…) kullanmakta cömert olmaktan çekinmemelisiniz.

4.      Net Olun, Rol Yapmayın! Bazı çiftler evliliklerinde oldukları gibi görünmekten, istek ve beğenilerini ifade etmekten kaçınırlar.  Ancak bu durum neticesinde eşler birbirlerini tanımakta ve birbirlerine uyum sağlamakta güçlük çekerler.

5.      Eleştirmeden İletişim Kurun: Evlilik kurumunda yapılan yanlışların bir diğeri de iletişim kurarken “eleştiri” yapmaktır. Eleştiriyle yapılan her iletişim maalesef ki eşler arasındaki anlaşmazlığı daha da yıkıcı bir hale getirmektedir. İşte bu yüzden evliliğinizde eleştiriden kaçınılmalı, “SEN …” le başlayan (sen de zaten hiçbir işi yapamıyorsun, sen çok dağınıksın…) hiçbir eleştiri cümlesi kurulmamalıdır.

6.      Hayalci Değil Gerçekçi Olun: Öncelikli olarak mükemmel ya da kusursuz bir evlilik yoktur. Hayal ettiğiniz ya da sanal ortamlarda görmüş olduğunuz pembe bir evliliğin gerçekleşme olasılığı araştırmalarda da görüldüğü üzere pek de mümkün değildir. Ancak evliliğinizde bir değişim istiyorsanız bunu birlikte değiştirmek için çaba harcamalısınız. Eşinizin tek taraflı değişmesini beklememelisiniz, onu olduğu gibi kabul etmelisiniz.

7.      Cinsel Yaşamınızı Canlı Tutunuz: Cinsellik eşler arasında sadece bedensel bir ihtiyaç değildir. Aksine evlilik uyumunu etkileyen ruhsal bir paylaşımdır. Cinsel yaşamınızdaki uyumsuzluklar diğer alanlara da yansıyacağından, eşlerin birbirlerinin cinsel istek ve beklentilerine duyarlı olunmalıdır.

8.      Destek Alın! Eşinizi çok sevmeniz ya da uyumlu bir çift olsanız da zaman zaman evliliğinizde içinden çıkamadığınız zor süreçlerin içinde olabilirsiniz. İşte bu durumda evliliğinize objektif bir şekilde yaklaşacak bir profesyonelden destek almanız evliliğiniz için faydalı olacaktır. Bu süreçte başvurulan evlilik terapilerinde eşlerin tek yönlü bakış açılarından çıkması, karşı tarafın duygu ve düşüncelerini anlaması sağlanır ve ortak paydada buluşulmasını sağlanır. Aynı zamanda evlilik terapisinde devamlı tartışılan ya da hiç konuşulmayan konular konuşulabilir hale gelir ve bir çözüme kavuşturulması amaçlanır.

Unutmayın ki mutlu bir evlilik için önce sağlıklı iletişim kurmak gerekir!

 

 

Gözde NALBANTOĞLU

Uzman Psikolog

 

Beylikdüzü Ergen Psikoloğu - Ergenlik Süreci ve Aile Tutumları | Uzman Klinik Psikolog Funda Es

  Ergenlik dönemi, insanın yaşamındaki geçiş dönemlerinden bir tanesidir. Ergenlik dönemi ile birlikte çocuk, yetişkinliğe ilk adımı atar. Çocuğun ergenlik dönemine girmesiyle birlikte çoğu aileyi birtakım zorluklar beklemektedir. Psikolojik, fiziksel ve sosyal yönden değişime başlayan ergen, etrafındakilerinin de bu değişime uyum sağlamasını ister.  Ergen, bu dönemde gelişimini tamamlamak adına bir kimlik arayışındadır,  aileden ayrışma, bireyselleşme gibi  ihtiyaçları oluşmaktadır.  ‘’ Ben kimim ‘’, ‘’ hayattan beklentilerim neler’’ sorularına cevap veren ergenler benlik algılarını oluşturmaktadır.  Fırtına-gerginlik dönemi diye de adlandırılan ergenlik döneminde ergenin en büyük şikayeti anlaşılmadığını düşünmesidir. Anne, baba veya bakım veren çocuğunu ne kadar iyi tanıyorsa bu süreci daha az çatışmalı geçirebilmektedir.  Burada ergen psikolojisini,  duygu iniş çıkışlarını, değişimini ,  anlayışla karşılanması gerekir.  Kendisi bile süreci ve bu duygu yoğunluğunu tam adlandıramazken ailesi tarafından eleştiriye ve yargılanmaya değil, kabul görmeye, anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Genel olarak ergenlik dönemi zor olsa da , ergenlerin davranışları birbirinden farklı olabilmekte, değişiklik göstermektedir.  Kimi isyankar davranışlar sergilerken, kimi sessiz sakin , kimini ise saldırganca davranıyorken gözlemleyebiliriz.  Çıkan çatışmalar, kriz haline dönmeden çözüme kavuşuyorsa, ergen psikoloğuna ihtiyaç duyulmadan bazen aile bu süreci tamamlayabilmektedir. Peki aile bu süreci kendi içinde nasıl çözüme kavuşturmalı ve ergen çocuk psikoloğuna hangi durumlarda başvurulmalı, ergen psikoloğuna başvurulduğunda nasıl bir yol izlenir, neler yapar. 

Öncelikle aile bu süreci çok iyi bilmeli, anlamalı ve özenli davranması gerekir. Bunun için aile, çocuk psikoloğundan destek alıp kendisini hazırlayabilir.  Ergen bu dönemde ne kadar tutarsızsa,  aile o denli tutarlı davranmalıdır. Ergen gelişimi gereği,  biyolojik, psikolojik ve fiziksel olarak değişimleri yaşarken , ailenin davranışlarıyla ve sözleriyle şunu ifade etmesi gerekir:  ‘’ Ben yanındayım’’, ‘’ Seni anlıyorum’’, ‘’ İsteklerin ve arzuların değişebilir, fikirlerine saygı duyuyorum’’ , ‘’senin için buradayım, ne yapabilirim?’’ . Ergen burada anlaşıldığını ve değer gördüğünü hisseder. Güvende olduğunu düşünür. Unutmayın çocuğunuz bağımsızlık arayışında, kendi kararlarını vermek istiyor, kim olduğunu anlamak istiyor. Bunu ailesinin anlamadığını düşünen ergen kendi bildiği ve gördüğü yöntemlerle kanıtlamaya çalışacaktır. Onun kurmaya çalıştığı dünyasına destek olun, kendi dünyasında çoğunlukla yalnız kalmak isteyecektir, bu noktada aile endişeye kapılıp ‘’ tek başına ne yapıyorsun odanda, gel yanımızda otur’’ gibi cümleler kurmamalı, ‘’ yalnız kalmak isteyebilirsin, bizim yanımıza gelmek istediğin zaman gelebilirsin’’ gibi suçlayıcı ve yargılayıcı dilden uzak bir şekilde, istediğin zaman bize ulaşabilirsin biz buradayız mesajlarını her daim vermeli, hoşgörülü iletişim kurmalıdır ki ergen olumsuz bir durumla karşılaştığında ailesiyle paylaşmakta güçlük yaşamasın.   

Ergenlik döneminde aileyi endişeye sokan bir diğer durum ise kurulan arkadaşlıklardır. Aile için ne kadar endişe verici bir durum olsa da, ergen için en önemli konulardan bir tanesidir. Bir yere ,bir gruba ait olmak büyük bir arzudur. Ergen bilmediği duyguları yaşarken burada arkadaşlarından rol model alır. Birbirleri gibi kıyafet giyerler, konuşma tarzları benzer, aynı sanatçıdan, aynı müzik türünden hoşlanırlar. Bunları yaptıkça kendini oraya ait hissetmeye ve aileden bağımsızlığını ilan etmeye başlamaktadır. Aile bu davranışları gözlemleyip, ergeni değişmekle suçlayıp yasaklar koymamalıdır. Bunların gelişiminin bir parçası olduğunu bilip, kurduğu arkadaşlıkları desteklemelidir. Olumsuz durumlara karşı bilinçlendirilmelidir. Çocuğunuzla sohbet ederek  arkadaşlarını tanımaya çalışın. Bunu başka yollarla denemeyin, farklı yollar çocuğunuzun size olan güvenini kırıp, sizden uzaklaşmasını sağlayacaktır.  

Ergenlik süreci, açık, koşulsuz sevgi, hoşgörülü iletişimden uzak olduğunda aile içinde baş edilmesi çok daha güç problemler ortaya koyuyor. Ergen psikolojini etkileyen birçok faktör ortaya çıkıyor. Ergenlerde depresyon, davranış bozukluğu, yeme bozuklukları, intihar, obsesif-Kompulsif bozukluk gibi çeşitli ergenlik dönemi psikolojik problemlerle karşı karşıya kalınabiliyor. Ergen psikologları bu noktada devreye girmektedir. Aile işin içinden çıkamadığını düşündüğü noktalarda, iletişim konusunda  veya ergenlik dönemi psikolojik belirtilerinden yukarda sıraladığımız durumlar olduğunu düşünüyorsa ergen psikoloğuyla iletişime geçmelidir. 

Aile, ergen çocuk psikoloğuna başvurduğunda psikolojik bir rahatsızlığı olmasa bile, iletişim konusunda danışmanlık verir. Çocuk psikoloğu, ergen ile görüşmeler yapıyorsa, yakındığı durumları ele alıp , bu alanlarda çalışmalar yapar. Aile ile ilgili bir durumsa aileyi de seanslara ara ara alıp devam edebilir. 

Ruhsal bir rahatsızlık varsa, psikoterapide nasıl yol izleyeceğini  netleştirir, tedaviye başlar. Medikal bir tedavi gerekiyorsa, çocuk ve ergen psikiyatristine yönlendirme yapar. 

 

Ergenlik dönemi, insanın yaşamındaki geçiş dönemlerinden bir tanesidir. Ergenlik dönemi ile birlikte çocuk, yetişkinliğe ilk adımı atar. Çocuğun ergenlik dönemine girmesiyle birlikte çoğu aileyi birtakım zorluklar beklemektedir. Psikolojik, fiziksel ve sosyal yönden değişime başlayan ergen, etrafındakilerinin de bu değişime uyum sağlamasını ister.  Ergen, bu dönemde gelişimini tamamlamak adına bir kimlik arayışındadır,  aileden ayrışma, bireyselleşme gibi  ihtiyaçları oluşmaktadır.  ‘’ Ben kimim ‘’, ‘’ hayattan beklentilerim neler’’ sorularına cevap veren ergenler benlik algılarını oluşturmaktadır.  Fırtına-gerginlik dönemi diye de adlandırılan ergenlik döneminde ergenin en büyük şikayeti anlaşılmadığını düşünmesidir. Anne, baba veya bakım veren çocuğunu ne kadar iyi tanıyorsa bu süreci daha az çatışmalı geçirebilmektedir.  Burada ergen psikolojisini,  duygu iniş çıkışlarını, değişimini ,  anlayışla karşılanması gerekir.  Kendisi bile süreci ve bu duygu yoğunluğunu tam adlandıramazken ailesi tarafından eleştiriye ve yargılanmaya değil, kabul görmeye, anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Genel olarak ergenlik dönemi zor olsa da , ergenlerin davranışları birbirinden farklı olabilmekte, değişiklik göstermektedir.  Kimi isyankar davranışlar sergilerken, kimi sessiz sakin , kimini ise saldırganca davranıyorken gözlemleyebiliriz.  Çıkan çatışmalar, kriz haline dönmeden çözüme kavuşuyorsa, ergen psikoloğuna ihtiyaç duyulmadan bazen aile bu süreci tamamlayabilmektedir. Peki aile bu süreci kendi içinde nasıl çözüme kavuşturmalı ve ergen psikoloğuna hangi durumlarda başvurulmalı, ergen psikoloğuna başvurulduğunda nasıl bir yol izlenir, ergen psikoloğu neler yapar. 

Öncelikle aile bu süreci çok iyi bilmeli, anlamalı ve özenli davranması gerekir. Bunun için aile, ergen psikoloğundan destek alıp kendisini hazırlayabilir.  Ergen bu dönemde ne kadar tutarsızsa,  aile o denli tutarlı davranmalıdır. Ergen gelişimi gereği,  biyolojik, psikolojik ve fiziksel olarak değişimleri yaşarken , ailenin davranışlarıyla ve sözleriyle şunu ifade etmesi gerekir:  ‘’ Ben yanındayım’’, ‘’ Seni anlıyorum’’, ‘’ İsteklerin ve arzuların değişebilir, fikirlerine saygı duyuyorum’’ , ‘’senin için buradayım, ne yapabilirim?’’ . Ergen burada anlaşıldığını ve değer gördüğünü hisseder. Güvende olduğunu düşünür. Unutmayın çocuğunuz bağımsızlık arayışında, kendi kararlarını vermek istiyor, kim olduğunu anlamak istiyor. Bunu ailesinin anlamadığını düşünen ergen kendi bildiği ve gördüğü yöntemlerle kanıtlamaya çalışacaktır. Onun kurmaya çalıştığı dünyasına destek olun, kendi dünyasında çoğunlukla yalnız kalmak isteyecektir, bu noktada aile endişeye kapılıp ‘’ tek başına ne yapıyorsun odanda, gel yanımızda otur’’ gibi cümleler kurmamalı, ‘’ yalnız kalmak isteyebilirsin, bizim yanımıza gelmek istediğin zaman gelebilirsin’’ gibi suçlayıcı ve yargılayıcı dilden uzak bir şekilde, istediğin zaman bize ulaşabilirsin biz buradayız mesajlarını her daim vermeli, hoşgörülü iletişim kurmalıdır ki ergen olumsuz bir durumla karşılaştığında ailesiyle paylaşmakta güçlük yaşamasın.   

Ergenlik döneminde aileyi endişeye sokan bir diğer durum ise kurulan arkadaşlıklardır. Aile için ne kadar endişe verici bir durum olsa da, ergen için en önemli konulardan bir tanesidir. Bir yere ,bir gruba ait olmak büyük bir arzudur. Ergen bilmediği duyguları yaşarken burada arkadaşlarından rol model alır. Birbirleri gibi kıyafet giyerler, konuşma tarzları benzer, aynı sanatçıdan, aynı müzik türünden hoşlanırlar. Bunları yaptıkça kendini oraya ait hissetmeye ve aileden bağımsızlığını ilan etmeye başlamaktadır. Aile bu davranışları gözlemleyip, ergeni değişmekle suçlayıp yasaklar koymamalıdır. Bunların gelişiminin bir parçası olduğunu bilip, kurduğu arkadaşlıkları desteklemelidir. Olumsuz durumlara karşı bilinçlendirilmelidir. Çocuğunuzla sohbet ederek  arkadaşlarını tanımaya çalışın. Bunu başka yollarla denemeyin, farklı yollar çocuğunuzun size olan güvenini kırıp, sizden uzaklaşmasını sağlayacaktır.  

Ergenlik süreci, açık, koşulsuz sevgi, hoşgörülü iletişimden uzak olduğunda aile içinde baş edilmesi çok daha güç problemler ortaya koyuyor. Ergen psikolojini etkileyen birçok faktör ortaya çıkıyor. Ergenlerde depresyon, davranış bozukluğu, yeme bozuklukları, intihar, obsesif-Kompulsif bozukluk gibi çeşitli ergenlik dönemi psikolojik problemlerle karşı karşıya kalınabiliyor. Ergen psikologları bu noktada devreye girmektedir. Aile işin içinden çıkamadığını düşündüğü noktalarda, iletişim konusunda  veya ergenlik dönemi psikolojik belirtilerinden yukarda sıraladığımız durumlar olduğunu düşünüyorsa ergen psikoloğuyla iletişime geçmelidir. 

Aile, ergen psikoloğuna başvurduğunda psikolojik bir rahatsızlığı olmasa bile, iletişim konusunda danışmanlık verir.  Ergen psikoloğu, ergen ile görüşmeler yapıyorsa, yakındığı durumları ele alıp , bu alanlarda çalışmalar yapar. Aile ile ilgili bir durumsa aileyi de seanslara ara ara alıp devam edebilir. 

Ruhsal bir rahatsızlık varsa, psikoterapide nasıl yol izleyeceğini  netleştirir, tedaviye başlar. Medikal bir tedavi gerekiyorsa, çocuk ve ergen psikiyatristine yönlendirme yapar. 

Sizde beylikdüzü ergen psikoloğu ve beylikdüzü çocuk psikoloğu konusunda Uzman Klinik Psikolog kadromuzdan danışmanlık almak istiyorsanız web sitemizden randevu oluşturabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.


 

 

Psikolojik Danışmanlık için Beylikdüzü'nde Uzman Psikolog mu Uzman Pedagog mu arıyorsunuz? Gelin tüm soru işaretlerinizi kaldıralım.




Psikolojik Danışmanlık için Beylikdüzü'nde Uzman Psikolog mu Uzman Pedagog mu arıyorsunuz? Gelin tüm soru işaretlerinizi kaldıralım.

 

Beylikdüzü bölgesinde ikamet ediyorsunuz ve çocuğunuz için psikolojik desteğe mi ihtiyacınız var? Beylikdüzü Güvenilir Psikolog ve Beylikdüzü Pedagog hizmeti almak istiyorsanız dikkat etmeniz gerekenler.

 

Öncellikle olarak danışmanlık alacağınız psikoloğun gerçekten bir psikolog olup olmadığını öğrenmek için mutlaka eğitim bilgilerini inceleyiniz. "Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik", "Sosyoloji" "Felsefe" v.b. lisans programlarından mezun olan kişiler "Psikolog" değildir. Psikolog olmak için üniversitelerin "Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü"'nden mezun olmak gerekmektedir.

 

"Klinik Psikolog" olabilmek için çeşitli Psikoloji lisans eğitimine ek olarak 2 yıllık  " Klinik Psikoloji" lisansüstü programını da başarı ile tamamlamak gerekmektedir. Beylikdüzü Psikolog ve Beylikdüzü Pedagog aramalarınızda lütfen bunu dikkate alın.

 

Beylikdüzü Psikolog ve Beylikdüzü Pedagog aramalarında Psikoloğa mı yoksa Pedagoga mı  gitmem gerek konusunda kararsız iseniz şunu bilmelisiniz ki günümüzde "Pedagog" kavramı ne yazık ki yanlış kullanılmaktadır. Çocuk Psikoloğu ile  sıklıkla karıştırılmaktadır. "Pedagog" kelime anlamı ile çocuklara eğitim veren kişidir. Ancak Türkiye’de pedagoji bölümü 1982’de yürürlüğe giren kanun ile kapatılmıştır. Dolayısıyla ülkemizde uzun zamandır yeni uzman pedagog yetişmemektedir. Çocuklara terapi veya psikolojik danışmanlık yapan kişiler çocuk alanında uzmanlaşmış, klinik psikologlardır.

 

Beylikdüzü Psikolog ve Beylikdüzü Pedagog ihtiyaçlarına cevap vermek için kurumumuzdaki psikologların her biri Uzman Psikolog unvanını almaya hak kazanmış “Uzman Klinik Psikologlardır”. Uzman Ekibimiz kısmından Uzmanlarımız; Uzman Klinik Psikolog Gözde Nalbantoğlu ve Uzman Klinik Psikolog Funda Es hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. Uzmanlarımız Beylikdüzü Psikolog ve Beylikdüzü Pedagog konusundaki tüm sorunlarınıza cevap verebilecek resmi yeterliliğe sahiptir.

 

 

Beylikdüzü Psikolog ve Psikolojik Danışmalık Hizmeti ihtiyaçlarınızda kurumumuz 2Face Psikoloji Beylikdüzü Cumhuriyet Mahallesi’nde ki merkezi konumu ile Beylikdüzü bölgesinde Uzman Klinik Psikolog ekibi ile size profesyonel danışmanlık hizmeti vermek için sizleri kliniğimize beklemekteyiz.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite - Uzman Klinik Psikolog /  Funda Es






1)     
DEHB nedir ?

-          Yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayın aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe (dürtüsellik ) ve dikkat sorunlarıyla karakterize bir bozuklukltur.

-          Dikkat eksikliği ve aşırı hareketliliğin tanı ölçütlerinde birçok davranıştan söz edilebiliriz. Bu ölçütlerden yerinde duramama, kıpır kıpır olma, dalgınlık, hayallere kapılma gibi davranışları hemen her çocukta değişik zamanlarda bir süreliğine görebiliriz.

-          Tanı alacak düzeyde davranış sorunları varlığı anlamına gelen DEHB’de, dikkatin dağıldığı, dürtülerin kontrolünde zorlanıldığı ve hareketliliğin belirgin görüldüğü bir durum söz konusudur.  Belirgin düzeyde olduğunda, DEHB’yi sıradan bir hareketlilikten ya da dikkatsizlikten ayırt eden temel unsurlar; devamlı ve yaygın olması, uyarılara rağmen devam etmesi ya da çok az değişmesi, hepsinin aynı zamanda  bir arada olması ve kişinin akademik, sosyal ve bireysel gelişimine engel olmasıdır.

-          Bu nedenle sıradan dikkat dağınıklığının, her çocukta görülebilecek tipteki enerji fazlalığının ya da anne babanın sınır koyamama probleminin DEHB sayılması mümkün değildir.

-           

 

Üç farklı belirti grubu vardır:

a)      Dikkat eksikliği;  çocuğun derslere konsantre olmasında ya da o konsantrasyonunu sürdürmesinde güçlük yaşamasıdır. Bu çocuklar genelde derslerde çabuk sıkılan başka şeylerle ilgilenen çocuklardır. Ödevlerini yaparlarken sıkıldıkları için  ya kısa sürecek bir ödev çok üzün bir sürede ailenin desteğiyle bitirilebilir ya da çok kısa sürede özensiz eksikliklerle dolu bir ödev yaparlar.

Günlük işlerini unutabilirler,eşyalarını kaybedebilirler. Yoğun düşünme gerektiren işlerden kaçınırlar, dinlemiyormuş gibi görülebilirler.

b)     Hiperaktivite ; Çocuğun çok hareketli olmasıdır. Genellikle bu çocuklar yerinde oturmakta zorlanan, otursalar dahi sürekli kıpırdanan çocuklardır. Uygun olmayan, oturmaları gereken bir ortamda bile kalkıp dolaşmak hareket etmek isterler. Sakin bir şekilde oyun oynayamazlar başka bir işle uğraşırlar, çok konuşurlar.

c)      Dürtüsellik; Bir çocuğun sonunu düşünmeden hareket etme eğilimidir. Bu çocuklar genellikle sabırsız çocuklardır, beklemekte zorluk yaşarlar sıraya girip beklemeleri gerektiğinde ciddi sıkıntıları olur. Sorulan soru tamamlanmadan cevap verebilirler, başkasının sözünü kesip araya girerler veya oyunlarda araya girebilirler.

Bireyin hayatının farklı dönemlerinde (çocukluk, ergenlik, yetişkinlik) DEHB’nin belirtileri değişebilir. Bu zaman zarfında yıllar içinde belirtiler birbiriyle yer değiştirebilir ve geçişler yaşanabilir. Dolayısıyla da aynı kişinin hayatının faklı zamanlarında DEHB’nin o anda ve o kesitte kendini gösterme şekli değişkenlik gösterebilir. Hayatının bir döneminde hiperaktivite-dürtüsellik baskınken diğer bir döneminde ise dikkat eksikliği daha ön planda olabilir.

 

 

 

 

2)      Sebepleri

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun asıl sebebi henüz bilinmese de, bozukluğun oluşumunda biyolojik(nörolojik) ve genetik faktörlerin rolü olduğuna işaret edilmektedir. DEHB'li çocukların beyinlerinin ön kısmında ve limbik sistemde bulunan kimyasal ileticilerin çalışmasında bozulma olduğu bilinmektedir. Beynin bu bölgeleri konsantre olma, planlama, davranışları kontrol etme, hafıza, motivasyon konularında önemli rol oynamaktadır.

Gebelikte ilaç ya da alkol kullanma, enfeksiyonlar, zor doğum, düşük doğum ağırlığı ve beyin travması bu çocukların özgeçmişlerinde daha çok bildirilmiştir.

Çevresel faktörler ya da aile tutumları DEHB oluşmasına neden olmaz. Ama bulguların artmasında ya da azalmasında ve ek sorunların çıkmasında etkisi vardır.

 

DEHB genetik nedenli, nörobiyolojik bir hastalıktır. Kendiliğinden geçmez.

Televizyon ve bilgisayar kullanımının DEHB’ye etkisi nedir? Bu konuda araştırmalar var mıdır?

Yapılan araştırmalara göre, çocuk 3-6 yaş arasında ne kadar fazla televizyon izliyor ve bilgisayar kullanıyorsa, 7 yaş civarında yaşanan dikkat ve öğrenme sorunlarının arttığı görülüyor.  Kaç paket sigara içiyorsanız, kanser olma riskiniz o kadar artması gibi

 

 

3)      Görülme sıklığı

Toplumda görülme sıklığı %5-7 gibi çok yüksek orandadır, çocuklukta başlayıp %60-70 oranında, yetişkinlikte de devam edebilen bir rahatsızlıktır.

Tüm bu yaşanan ciddi sonuçlara rağmen, çalışmalar gösteriyor ki;  DEHB'i olan kişilerin yarısından azı, tedavi olmaktadır.

 

 

 

 

4)      Okulu dersleri nasıl etkiler ?

Dehb özellikle çocuk okul hayatının başlamasıyla belirgin hale gelir. Okulöncesi dönemde her şeyden çabuk sıkılan ve bıkan bu çocuklar, oyuncaklardan dahi sıkılıp kısa bir süre sonra onları parçalamayı tercih ederler.Okul başlamasıyla karşı öğrenmeye karşı ilgisizlikleri başlar. Ödev yapmayı sevmez anne baba öğretmen zoruyla ödev yaparlar. Masanın başına oturmaz otursalar dahi bahanelerle kalkarlar. Çalışırken yannda sürekli anne babayı isterler. Derste sıkılma nedeniyle sınıfın huzurunu dikkatini bozacak davranışlar sergileyebilirler.

Okuma yazma kaliteleri yaşıtlarından kötü defter düzeni ve yazıları bozuk olabilir. İyi öğrendiğinizi düşündüğünüz bir bilgiyi de unutabilir. Kendine uygun bir ders çalışma programı ve düzeni geliştiremezler. Yaşadığı öğrenmez zorluklarının yanında sınavda dikkatsizce yapılan hatalareklenir. Test sınavlarda çeldirici sorulara kolaylıkla aldabilirler.özellikle ilkokul başladıkalrında kağıdını ilk vermeyi marifet sanabilirler.

 

 

5)      Tanı koyabilmek için

 DEHB teşhisi konulabilmesi için yukarıda sıralanan belirtilerin çocuklarda 6 ya da fazlası, 17 yaş sonrası için en az 5 belirti olmalı, en az iki ortamda (ev, iş, okul, vb.) olması,    Ayrıca belirtilerin arada bir ortaya çıkması tanı için yeterli değildir.  Belirtiler birçok ortamda ve çok sayıda kendini göstermiş olmalıdır. –Belirtilerin en az 6 ay süredir var olması gerekmektedir.

 Örneğin, önceden böyle bir sorunu olmadığı halde, 10 yaşında birden aşırı hareketli olmaya başlayan bir çocuk, evde son derece dürtüsel davranırken okulda böyle bir sorun yaşamayan bir çocuk ya da zaman zaman dikkat sorunları yaşayan bir çocuk için dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı düşünülmez; başka sorunlar araştırılır.

-          Başka ruhsal bozukluğa bağlı olmaması da önemlidir. Mental retardasyon (zeka geriliği), öğrenme bozuklukları, duygudurum bozuklukları, davranım bozuklukları, Anksiyete bozuklukları, karşıt olma karşıt gelme.

Tanı konulması ileri yaşlara kalmışsa, tanı yıllardır yaşanan sorunlara tıbbi bir açıklama getirdiği için, kişide genellikle rahatlama yaratmakta ve suçluluk duygusunda azalmaya yol açmaktadır.

 

 

 

Tedavisi nasıl olur

DEHB'da ilaç tedavisi ile birlikte psiko eğitimsel müdahaleler ve davranışsal tedaviye ihtiyaç vardır. Anne babanın eğitimi, öğretmen eğitimi, çocuğun bireysel terapisi birlikte yapıldığında etkili sonuçlar alınmaktadır.

DEHB tedavisinde ilk adım hastalık ile ilgili bilgilendirme yapılmasıdır.

 • Psikoeğitim sürecinde hem aile hem de çocuk, anlayabilecekleri şekilde yakınmalar ve yakınmaların doğası, kullanılan tedaviler hakkında bilgilendirilir. Çünkü çocukta var olan sorunların nedenlerini başka yerlerde aramak engeller.

• Uygun koşullar sağlanırsa okul öğretmeni de

İlaç konusunda;

Ülkemizde birçok aile çocuklarının “ilaç bağımlısı olacağı”, “öylece oturup hareketsiz kalacağı” gibi endişelerle ilaç tedavisinden uzak durmakta ve istemeyerek de olsa çocuklarının tedavi sürecini baltalamaktadırlar. Oysa doğru dozda başlanan doğru ilaç, çocukta bu tip etkiler yapmamaktadır. Bu noktada, ailelerin uzmanlara güvenmeleri ve uzmanlarla işbirliği yapmaları önemlidir.

 

 

 

Aileyle Yapılacaklar;

 

Çocuğun işlevsel olduğu her alanda onu iyi gözlemleyip onun kaynaklarını kullanarak, hem kendisini hem de ilişkilerini yönetme konusunda destek vermek gerekir. Bu konuda uzmanlar, aile ve  öğretmenleri işbirliği içinde olunmalı.

Ev kuralları gözden geçirilebilir. Ailedeki davranış kuralarını açık ve net bir şekilde belirlenmeli. Direkt konuşulmalı mesajları aldğğına emin olmalıyız.

DEHB sorumluluk ve disiplin istenilen durumlara karşı dikkati verememe iken haz veren ilgisini çeken durumlara karşı aynı dikkatsizliğin olmadığı hatta pür dikkat olunduğunu durumdur. Ebeveynlerin ve öğretmenlerin en çok yanıldığı durum bu. Anne babalar ; sevdiği şeylere karşı dikkati çok iyi ama iş derse gelince zordan kaçar. Gibi söylemlerde bulunur.

Hiperaktif çocuklar davranışlarının farkında olmayabilirler ailenin ve öğretmenlerin bunun farkında varıp onların isteyerek yapmadığını anlamaya çalışıp uygun üslup ve yaklaşımla davranışlarını değiştirmesi konusunda yardımcı olabilirler.

Çoğu hiperaktif çocuk eğlenceli bulunup sevilirken dürtüsel olduğunda korkulan kaçınılan çocuk olunabiliyor. Çocuğun aktiviteleri yaratıcı ve yetenekli alanlara yönlendirildiğinde dürtüsellik yerine sorumlu disiplinli konuma getrlir.

Dikakt eks ve hiperaktvte planlama yapma ve uygulama konusunda desteğe ihtiyaç vardır. Ders çalışma saatlerinin çalışmaya daha istekli olduğu ve çalışma saatlerinin daha kısa fakat birkaç oturumda tamamlanması sağlanabilir.

Dinlenme araları biraz daha uzun tutularak derse karşı direnç geliştirilmesi azalmış olur.

Motivasyonel konuşmalar yaparak performansını arttırılması sağlanabilir. Ters motivasyondan kaçınamk lazım (kıyaslama) özgüven düşer. Kendini yetersiz başarısız görür.

Çocuğunuza, onun olumsuz yanlarıyla ilgili isimler (tembel, şımarık vb) takmayın. Çocuğunuzu bu şekilde etiketlemeniz onu olumsuz etkileyecektir.

Çocuğun aileyle geçirdiği güzel zamanlar paha biçilmezdir. Onunla dersler ve zorunlu aktiviteler dışında da zaman geçirin.

Çocuğa karşı olan olumlu tavrı yalnızca sıkıntıları ile ilgilenirken değil, her zaman korumaya çalışın. Size ihtiyaç duyduğunda ulaşılabilir olmanız, çocuğun güven duygusunun yerleşmesi açısından önem taşımaktadır.

Çocuğunuzla iletişim halindeyken göz teması kurun ve çocuğunuzun da bu teması kurmasını ve sürdürmesini sağlayın. Böylece, çocuğunuz hem dinlendiğini ve değer gördüğünü anlayacak, hem de dikkatini tam olarak size yöneltmiş olacaktır.

Her çocuğun farklı özellikleri, ilgi alanları ve becerileri vardır. Çocuğunuzun olumlu yanlarını fark etmeniz ve desteklemeniz önemlidir.

. Anne baba olarak nihai amacınız çocuğunuzun sorunlarının çözüme kavuşturulmasıdır. Sorunlarla uğraşırken çocuğunuzla savaş halinde olmak, gereksiz yere inatlaşmak ve tartışmak, sorunların daha da büyümesine yol açacaktır.

 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocuğu ve aileyi zorlayan bir durumdur. Ailenin sabırlı olması, tedavi sürecinde umutsuzluğa kapılmaması ve bu süreci her zaman desteklemesi gerekmektedir.

 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda, sorun ne kadar erken fark edilip destek alınmaya başlanırsa, o kadar çok başarı sağlanacağı unutulmamalıdır. Bu noktada ailelerin ve eğitimcilerin çocukları iyi gözlemleyip doğru yönlendirmeleri önem taşımaktadır

 

 

 

Karşıt Olma Karşıt Gelme Bozukluğu’nun belirtileri:

·         Sık sık hiddetlenir.

·         Sık sık büyüklerle tartışmaya girer.

·         Büyüklerin isteklerine ya da kurallarına uymaya çoğu zaman etkin bir şekilde karşı gelir ya da bunları reddeder.

·         Çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıran şeyler yapar.

·         Kendi yaramazlıkları için çoğu zaman başkalarını suçlar.

·         Çoğu zaman alıngandır, çabuk darılır ya da başkalarınca kolay kızdırılır.

·         Çoğu zaman içerlemiş, kızgın ve güceniktir.

·         Çoğu zaman kincidir ve intikam almak ister.

Madde kullanan çocuk veya gençler madde etkisi altındayken Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna benzer belirtiler gösterebilirler. Ancak madde kullanmadıkları dönemde kolaylıkla doğru tanı konulabilmektedir. 

Davranma Bozukluğu Belirtileri:

·         İnsanlara ve hayvanlara karşı gösterilen saldırganlık:

Çoğu zaman başkalarına kabadayılık eder, gözdağı verir ya da gözünü korkutur
Çoğu zaman kavga dövüş başlatır.
Başkalarının ciddi bir biçimde fiziksel olarak yaralanmasına neden olacak bir silah kullanmıştır.
İnsanlara karşı fiziksel olarak acımasız davranmıştır.
Hayvanlara karşı fiziksel olarak acımasız davranmıştır.
Başkasının gözü önünde çalmıştır. 
Birisini cinsel etkinlikte bulunması için zorlamıştır.

·         Eşyalara zarar verme:

Ciddi hasar vermek amacıyla isteyerek yangın çıkarmıştır.
İsteyerek başkalarının malına mülküne zarar vermiştir. ( yangın çıkarma dışında )

·         Dolandırıcılık ya da hırsızlık:

Bir başkasının evine, binasına ya da arabasına zorla girmiştir.
Bir şey elde etmek, bir çıkar sağlamak ya da yükümlülüklerinden kaçınmak için çoğu zaman yalan söyler 
Hiç kimse görmeden değerli şeyle çalmıştır.

·         Kuralları ciddi bir biçimde bozma.

13 yaşından önce başlayarak, ailenin yasaklarına karşın çoğu zaman geceyi dışarıda geçirmektedir.
Anababasının ya da onların yerini tutan kişilerin evinde yaşarken en az iki kez geceleyin evden kaçmıştır.

 

 Uzman Klinik Psikolog -  Funda Es

Herşey Bitti Arkadaş Kalalım! - Uzman Klinik Psikolog / Funda Es

HER ŞEY BİTTİ ARKADAŞ KALALIM!

Büyük bir heyecan ile başlayan, yoğun duyguların yaşandığı nice aşklar ne yazık ki bazen koca bir hüsranla bitebiliyor. Bitmek bilmeyen kavgalar, incitici sözler, alınan yaralar… büyük aşk sonrası kendini düşmanlığa kadar götürüyor. Fazla gürültü çıkarmadan, karşısındakini üzmeden veya tamamen kopmamak adına söylenen bir söz vardır hani ”Ben Yapamıyorum, Arkadaş Kalalım” Sona eren bir ilişkide iki insanın arkadaş kalması yok denecek kadar az olsa da, her ilişki kötü bir sonla bitmiyor…

 Peki aşk bittiğinde siz arkadaş kalabildiniz mi?

Medical Park Ordu Hastanesi Psikoloji Uzmanı Psk. Funda ES; Ayrılık sonrası çiftler arasında yaşananlara bağlı oluşabilecek duygu durumları, evlilik ve çift terapisi hakkında önemli bilgiler verdi;

 

Aşk duygusu iki taraf içinde bittiğinde, karşılıklı konuşarak ilişkiyi bitirme kararı alındığında, iki kişinin de arkadaş kalmaması için hiçbir neden kalmaz. Sevgililik  sonrası arkadaşlığa geçiş döngüsü ikili arasında yaşananlara bağlı elbette. Karşılıklı sevgi, saygı ve güvene dayalı bir ilişki söz konusuysa eğer aşk bitse de arkadaşlık devam edebilir. Önceleri, arkadaş kalmayı denemek kolay gelir insana; bu tarafları ani bir kopmanın etkilerinden de kurtarır. Ancak ilişki büyük bir kavgayla sonlandıysa, yaşanan gerilim çiftin arkadaş kalmasını imkansız kılar. Terk edilen taraf için ise durum çok daha zor olabilir. Peki işler bu noktaya gelene kadar mutsuz bir ilişkiye devam etmek mi bitirmek mi?

 

Mutsuz olduğunuz bir ilişkiyi devam ettirmek mi, bitirmek mi?

Bu soruyu ilk başta kendinize yöneltin, sizi, mutsuz olduğunuz bir ilişkiyi başka sebeplerden dolayı devam ettirmek mi, yoksa bitirmek mi daha iyi hissettirir. Tabi ki yaşanılan ilişki için emek vermek, elinden geleni yapmak gerekir fakat kişi elinden geleni yaptığını, çabaladığını bildiği halde yolunda gitmeyen bir şeyler varsa o ilişki için ayrılık çanları çalmaya başlamıştır. Bu karar her zaman için kolay bir karar olmayabilir.  Aslında ayrılıklar için kişilerin birbirlerini daha iyi tanıdığı bir dönem diyebiliriz. Bu noktada davranışlar oldukça önemlidir, ilişkiyi kurtarmak için uğraşıyor mu, neden bitirmek istediğinizi anlamaya çalışıyor mu, hatalarını telafi etmek mi istiyor yoksa başka ilişkilerde teselli mi arıyor ya da sizin hatalarınızı yüzünüze vurup kendisi de ilişkiyi bitirmek istediğini mi söylüyor.

Her ne olursa olsun, değer veren, seven insan zarar verme eyleminde bulunmaz. Bir ilişkiyi bitirdiğinizi kabullenmek zor olabilir fakat hiçbir ayrılık acısız olmaz  acı çekeceğinizi, üzüleceğinizi onu özleyeceğinizi düşünerek ayrılığı ötelemek, zarar görmüş bir ilişkiye devam etmek, sizi değersiz, yetersiz hissettirebilir ve kendinize olan güveninizi olumsuz yönde etkiler.

Bu yüzden birey olarak kendinizi tanımanız, nelerden hoşlanıp neler hoşlanmadığınızı bilmek ve daha sonrasında ilişkideki ''BEN''i tanıyıp ilişkiden beklentileriniz neler, sevgiliniz/eşinizden istekleriniz neler, bu istekler iki taraflı yapılıyor mu, çünkü bu isteklerin sadece tek taraflı karşılanması diğer tarafın duygularını sömürücü bir olaydır, biri ilişkiyi ayakta tutmak istiyorsanız empatiden yoksun olmamalı ve sevgili/eşinizin isteklerini de ön planda tutmalısınız.

Kendinizi tanıyıp farkında olduktan sonra zaten neyi isteyip, neyi istemeyeceğiniz hakkında  fikir sahibi olacaksınız, o zaman ilişkide de sizin neyin mutlu ve mutsuz ettiğini anlayacaksınız. Aslında ayrılık aşamasını biraz daha karmaşık halden çıkarabileceksiniz. En önemlisi de ilişkiyi sağlıklı bir şekilde bitirilmektir.

 Peki ilişkiyi sağlıklı bitirmek için ne yapabiliriz?

Kendinize mutlaka vakit ayrılmalısınız.

Biten bir ilişkinin yasını tutmalısınız, yas sürecinde bütün duygularınız yaşamalısınız ki acınızı iyileştirsin.

Hazır olmadan hayatınıza başka birini almamalısınız. Aldığınız durumda sizi karşılaştırma yapmaya sürükler,   '' Önceki sevgilim/eşim beni kıskanmıyordu, şu anki sevgilim/eşim beni çok kıskanıyor ve bunaltıyor'' vb.

Yukarıda bahsettiğim gibi kendinizi bilmek, size çoğu kararlarınızda acısıyla tatlısıyla yol gösterecektir. Kendinizden emin olduktan sonra kararınızdan pişman olmayacaksınız fakat yaşanılan, paylaşılmış duygular, anılar, zamanlar var, alıştığınız bir düzen vardı, ilişki sonrası boşluğa düşebilirsiniz bunun için rutinlerinizi değiştirebilirsiniz. 

Ayrılık sürecini kolay yaşamak adına eski sevgili/eşle görüşmek sizin acınızı hafifletmez tam tersi işinizi daha da zorlaştırır. Zayıflamak için spora başlayıp yağlı yemekler ve tatlı yemeye devam etmek gibi..

Hangi durumda arkadaş kalınır?

İlişkinin duygusal yönü ve derinliği fazla ise  fiziksel veya duygusal olarak yakınlaşmalar olduysa bu ilişkiyi bitirdikten sonra arkadaş kalmak güçtür. Fakat yoğun ve derin bir ilişki yaşanmadıysa, insanların birbirlerini tanıma aşamasında isteklerini ve beklentilerini karşılayamayacaklarını anladıklarında yollarına arkadaş olarak devam edebilirler.

 

 

 

 

 

Ayrılık Sonrası Toparlanmak İçin Neler Yapılır?

İlk başta gerçeklerle yüzleşmeniz önemlidir, o kişinin artık hayatınızda olmadığını kabul edin.

Ayrıldığınız kişinin olumlu ve olumsuz taraflarını değerlendirin. Ayrılık acısı çektiğiniz süreçte ne kadar onu özleseniz de, hep olumlu taraflarını düşünseniz de unutmayın ki onun da olumsuz tarafları vardır. Polyannacılık oynayıp sadece güzel şeyleri düşünürseniz her davranışı olumlu tarafa çekersiniz, kendinizi kandırmış olup bu süreci çok daha zor bir şekilde yaşamanıza neden olur.

Ayrıldığınızda elbette üzüleceksiniz, kızacaksınız ve ağlayacaksanız ama bu acıyı yaşayıp bir gün bitireceksiniz, sonsuza kadar sürmeyecek, bunun için düşünceleriniz de çok önemlidir. İlişki bittiğinden beri çevrenize karamsar bakarsanız, kendinizi olumsuz düşünmekten dolayısıyla kötü hissetmekten alıkoyamazsınız. Düşünce şeklinizi değiştirip, hayatın size getirdiği diğer güzelliklerin farkına varın!

İç sesinize kulak vermeyin, bu sizi kısır bir döngüye sokar, sürekli yaşadıklarınızı sorgular durursunuz, bu noktada amacınız, yaşanılan süreci değerlendirdikten sonra sürekli geçmişi kurcalamak değildir. Unutmayın ki sürekli geçmişe dönerek, gelecek oluşturmak pek de sağlıklı olamayacaktır. Geçmişe takılıp kalmamak için sosyalleşin, ilgi duyduğunuz alanlarda kurslara gidin, arkadaşlarınızla plan yapın, spora gidin, rahatlatıcı egzersizler, meditasyon ve açık hava yürüyüşleri yapın. Bu aktiviteleri yaptıkça size ne kadar iyi geldiğini siz de göreceksiniz.

Hiçbir şey sizden daha önemli değil, bugün ayrılık acısı yaşıyorsunuz ama yarın hangi zor süreç kapınızda bekliyor bilemiyoruz. Sevdiğimiz insanların ölümüne şahit oluyoruz, onların hastalıklarını azimle yenmeye çalıştıklarını görüyoruz, sokakta kimsesiz çocuklar, yaşlılar görüyoruz, çok isteyip yetersiz koşullardan dolayı okula gidemeyen öğrenciler... kimileri sağlığına tekrar kavuşuyor ve yeniden doğmuşçasına yaşıyor. Çünkü; o insanlar biliyor ki, kendilerinden önemli başka hiçbir şey yok, kendisine, kendinden başka daha büyük destekçi yok. İnsan ne yaşarsa yaşasın, acısını kabul edip yaşarsa ve acıyı yaşadıktan sonra  '' Neden bu benim başıma geldi''  şeklinde düşünmek yerine '' Evet bu benim başıma geldi fakat şimdi ne yapabilirim, daha iyi olmak daha iyi hissetmek için  ne yapabilirim'' şeklinde düşünürse aşamayacağı hiçbir zorluk yok.

Uzman Klinik Psikolog - Funda Es

 

 

 

 

 

Korona Virüsün Ruh Sağlığına Etkisi - Uzman Klinik Psikolog / Funda Es

Son zamanlarda ülkemizde ve dünyada ortaya çıkan birtakım olumsuzluklara son olarak koronavirüsü eklenmiştir. Yetişkinden çocuğa her yaş grubunu etkilemekte  olan koronavirüsü hızlı yayılmasıyla birlikte insanlarda panik halini ortaya çıkarıyor. Genel olarak belirsizlik insanda kaygı ve korku duygularını meydana  getirmektedir, koronavirüs ise bizim yeni tanıştığımız bir hastalık tipi olmasıyla birlikte ne yapacağımızı, ne kadar süreceğini bilmemek doğal olarak bu duyguları daha yoğun yaşamamıza sebep olmaktadır. Öncelikle bu duyguları kabul etmemiz gerekir.Unutmayın ki kaygı olumsuz ve istenmeyen bir duygu değildir, belirli düzeydeki, kontrol edilebilir kaygı motive edicidir. Kaygıyı kabul edip, koronavirüsüne yönelik kaygıyla  başa çıkmasını öğrenmek süreci rahat bir şekilde atlatlamamıza yardımcı olacaktır. İlk başta kişisel olarak yapmanız gerekenleri öğrenin bu bilgileri arkadaş ortamlarından değil öğrenmeniz gereken doğru kaynaklardan öğrenin. Kıyafetler, temizlik, sosyal izolasyon bunlar virüs için alınan önlemlerdir. Bunları yapmak sizi kaygılandırmasın, tam tersi virüsten korunduğunuz için kaygınızı azaltan faktörler olacaktır. Sosyal medyada aslı olmayan haberlerden uzak durmalıyız. Sağlık Bakanlığının verdiği bilgiler doğrultusunda hareket etmeliyiz. Etrafınızdaki insanlarla güvenilir olan bilgileri paylaşın, doğruluğundan emin olmadığınız bilgileri paylaşmak sadece çevrenizdeki insanları daha endişeli bir hale getirmenize neden olacaktır. Özellikle anne babalar için bu durumu çocuklara doğru yansıtmak son derece önemli olacaktır. Çünkü aile ne kadar panik halinde yansıtırsa bu durumu çocuk da aynı şekilde tedirgin ve kaygılı olacaktır. Çocukların yaşına uygun açıklamalar yapılması doğru olacaktır. Koronavirüs ile ilgili çocuklarla konuşmaktan kaçınmayın, kaçındıkça çocukların aklında daha fazla soru işareti olacaktır. Çocuklar anlayamadığı, tam olarak hakim olmadığı konularda zihinlerinde daha kötü bir senaryo oluşturabilirler. Bu yüzden son derece açık ve dürüst olunmalı ve çocuklarınızın sorduğu soruları geçiştirmeyin ve cevapsız bırakmayın, nasıl önlem almaları gerektiğini anlatın. Özellikle bu tatil döneminde evde olan çocuklarla geçirdiğiniz zamanı daha kaliteli hale getirip çocukların yaşadığı kaygıyı azaltabilirsiniz.

Evdeyken sürekli olarak koronavirüsle ilgili haberleri izlemeyin. Çocuğun elini yıkamasını oyunla canlandırma yaparak alışkanlık haline getirmesine yardımcı olabilirsiniz.

Karşılıklı masallar, hikayeler okuyun, birbirinize anlatın daha sonra canlandırın.

Müzik dinleyin, dans edin, çiçek dikip, bitki yetiştirin, çocuğun duygularıyla ilgili konuşun, hangi duygunun hangi yüz ifadesi olduğunu canlandırın. Birlikte yemekler yapın, sofra düzeninde veya ev işlerinde sorumluluklar verin. Birlikte oyuncaklarını yıkayın, her gün yeni bir bilgi öğrenin spor, tarih, müzik ile ilgili. Enerjinizi attıracak oyunlar düzenleyin. Koltukların veya minderlerin üstünde atlamasına müsaade edin. Bir halının üstüne oturun, sırayla gözlerinizi bağlayın, gözler bağlıyken çıkan sesin ne olduğunu tahmin etmeye çalışın. Zil,kaşık,tahta ses çıkaran farklı malzemeler kullanabilirsiniz.Tüm aile üyeleriyle kulaktan kulağa oynayın. Çocuğunuzla birlikte mısır patlatın, filmler izleyin ve izlediğiniz filmler hakkında konuşun.

Çocuğunuzla evde kaliteli zaman geçirmek hem aranızdaki iletişimi güçlendirecek hem de yaşadığınız kaygının şiddetini azaltacaktır.

Uzman Klinik Psikolog - Funda Es 

Mevsimsel Depresyon - Uzman Klinik Psikolog / Funda Es

 DEPRESYON HER MEVSİMDE GÖRÜLEBİLİR FAKAT BAZI İNSANLAR BAZI MEVSİMLERE KARŞI DAHA HASSAS OLABİLİYOR ÖZELLİKLE HAVALARIN HIZLI DEĞİŞTİĞİ MEVSİM GEÇİŞLERİNDE İNSANLAR KENDİLERİNİ YORGUN  KEYİFSİZ HİSSEDEBİLİYOR.  MEVSİMSEL DEPRESYON, BİLDİĞİMİZ DEPRESYONUN BELİRTİLERİNİ GÖSTEREN VE MEVSİMİNE GÖRE ORTAYA ÇIKAN BİR DUYDUDURUM BOZUKLUĞUDUR.

 

SONBAHARDA DAHA ETKİLİ OLAN DEPRESYON İLKBAHARDA DA KARŞIMIZA ÇIKABİLMEKTEDİR.

MEVSİMSEL DEPRESYONUN BELİRTİLİERİ BAZEN HAFİFE ALINIP, GEÇİÇİ BİR CAN SIKINTISI, KEYİFSİZLİK GİBİ YORUMLANABİLİYOR FAKAT CİDDİYE ALINMADIĞINDA UZUN SÜRELER, YAZ AYLARINA KADAR DEVAM ETTİĞİNİ GÖREBİLİRİZ.

 

MEVSİMSEL DEPRESYON HER YAŞ GRUBUNDAN KİŞİLERDE GÖRÜLÜRVE BAŞLAMA YAŞI OLARAK YİRMİLİ YAŞLAR DİYEBİLİRİZ.  AİLESİNDE  BİPOLAR BOZUKLUK, DEPRESYON GİBİ HASTALIKLARIN OLMASI, KADIN OLMAK, GÜN IŞIĞINDAN ÇOK YARARLANAMAYAN BÖLGELER, ( GÜNEŞ IŞIĞI MİKTARININ AZALMASI SEROTONİN SALGILAMASINI AZALTARAK DEPRESYONA NEDEN OALBİLİR. )  ZOR YAŞAM KOŞULLARI,

İÇE KAPANIK KİŞİLER, ETRAFINA KARAMSAR BAKMA EĞİLİMİ OLAN, ZAYIF İNSAN İLİŞKİLERİ OLAN, STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARINI BİLMEYEN KİŞİLER BAHAR DEPRESYONUNA DAHA YATKINDIRLAR. 

 

BELİRTİLERİ;

İSTEK VE ENERJİNİN KAYBOLMASI, MUTSUZLUK, DEĞERSİZLİK DÜŞÜNCELERİ, UYKU BOZUKLUKLARI, KİLO ALMA ÖZELLİKLE KARBONHİDRATLI YEMEKLERE YÖNELME, SUÇLULUK DUYGULARI, ÖNCEDEN YAPTIĞI AKTİVİTELERDEN ZEVK ALIRKEN ŞU AN ALAMAMA, AJİTASYON, KONSANRE OLAMAMA, KAYGI, ENDİŞE HALİ, CİNSEL İSTEKTE ARTIŞ

 

EĞER BU ŞİKAYETLERİNİZ YOĞUN İSE MUTLAKA BİR UZMANLA GÖRÜŞMELİSİNİZ. BUNUNLA BİRLİKTE HAYATINIZDA YAPACAĞINIZ BAZI DEĞİŞİKLİKLER SİZE BU ŞİKAYETLERİ HAFİFLETMENİZDE YARDIMCI OLACAKTIR.

 

DÜZENLİ EGZERSİZ VE SPOR ANKSİYETE VE STRESE ENGEL OLUR. HAVALARIN ISINMASI İLE AÇIK HAVADA BOL BOL YÜRÜYÜŞ YAPILMALI

MEVSİM DEĞİŞİKLİĞİ UYKU DÜZENİ VE KALİTESİNİ ETKİLEYEN, MELATONİN HORMONUNUN DENGESİNİ BOZUABİLİR    UYKU DÜZENSİZLİĞİ MEVSİMSEL DEPRESYON GİBİ BİRÇOK HASTALIĞA DAVETİYE ÇIKARABİLİYOR SAĞLIKLI UYKU ALMAMIZ ÖNEMLİDİR. YATACAĞIMIZ SAATLERE YAKIN BİZİ STRESE SOKAN DURUMLARDAN UZAK DURMALIYIZ, RAHAT BİR UYKU İÇİN MEDİTASYON YAPABİLİRİZ.

BESLENME: SAĞLIKLI BESLENME BİZİ HEM PSİKOLOJİK HEM DE FİZİKSEL OLARAK ÇOĞU HASTALIKTAN KORUR. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN VİTAMİNLER ALINMALI

STRESLE BAŞA ÇIKMA TEKNİKLERİ ÖĞRENİN, KENDİNİZE İYİ GELEN ŞEYLERİ KEŞFEDİN, KURS, AKTİVİTE, GEZMEK, SAHİLDE KİTAK OKUMAK...  BUNLARDAN HANGİSİ SİZE İYİ GELİYORSA BUNU YAPMAYA DEVAM EDİN, SOSYALLEŞİN, GENELDE DEPRESİF BELİRTİ YAŞAYAN İNSAN NE YAPARSA YAPSIN KEYİF ALAMAYACAĞINI DÜŞÜNÜR FAKAT BU DURUMUN ÜSTÜNE GİDİP SOSYALLEŞTİKLERİ ZAMAN ASLINDA HİÇTE DÜŞÜNDÜKLERİ GİBİ BERBAT BİR DURUM  İÇİNDE OLMADIKLARINI GÖRÜRLER.

Uzman Klinik Psikolog - Funda Es 

 

 

 

 

 

Stresle Başa Çıkma Uzman Klinik Psikolog / Funda Es

Günlük hayatımızın bir parçası olan stres, kişinin ruhsal ve bedensel sınırlarının tehdit edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Stres her yaş grubunun yaşadığı, kişiye özgü bir durumdur. Kişinin algıladığı tehlike ile ilgili duygu, düşünce ve endişeleri, mizacı, kişilik yapısı, düşünce yapısı stresin oluşmasını etkileyen psikolojik faktörlerdir. Strese sebep olan düşünce yapısında,  akla ilk gelen olumsuz, gerçekçi olmayan düşünceler, olaylarda en kötüye ihtimal vermektir. Bu durumlar kişide kaygıyı arttırmaya ve karamsarlığa yol açar, verimliliği düşürür, kararsızlıklar yaşanabilir, genel olarak zevk alamama, keyifsizlik olur. Fiziksel olarak karın ağrısı, mide yanması, hazımsızlık, kabız veya ishal , baş ağrısı, bel ve sırt ağrıları, diş sıkmaları görülebilir. Kişi sık sık tuvalete çıkar. Çabuk hastalanırlar. Stres aynı zaman da öfkeyi de ortaya çıkarır.

Kişiler stresli olduklarında zararlı durumlara başvurabiliyor. Alkol , sigara veya aşırı yemek yeme davranışları, bilgisayar oyunlarına bağımlılık geliştirebiliyor. Bu yöntemler anlık olarak rahatlama sağlasa da uzun vadede çok daha geniş çaplı stres kaynağına dönüşebilir. Stresle başa çıkmak için, olayların üstünü kapatıp görmezden gelmeden o problemin kaynağına inmemiz gerekir. Duygularımızı bastırmak, kendimizi ve başkalarını suçlamak bizi çözüme kavuşturmaz. Stres kavramı bizim durumlara yüklediğimiz anlamlardan kaynaklandığı gibi, aynı şekilde çözüm yolu ararken de olaylara ve kişilere yüklediğimiz anlamları tekrar gözden geçirelim. '' Bu olay beni neden strese sokuyor?'' , '' Bu olaya yüklediğim anlam nedir?'' ve ''En kötü başıma ne gelebilir?'' sorularını kendimize yöneltelim ve bunların cevaplarını kendimize verelim.  Olumlu düşünmenin stresle başa çıkmada çok önemli bir rolü vardır. Zihnimizdeki olumsuz konuşmaları sürekli beslersek olumlu hale çevirmemiz zorlaşacaktır. Olumsuz düşüncelerimizin farkına varmaya çalışalım. Kendi haklarımız ve etrafımızdaki insanların haklarını koruyan davranışlar sergileyelim, sınırlarımızı çizip '' HAYIR'' ı kullanalım. Günlük hayatta karşılaştığınız stres içeren olaylarda, kendimizi dinlendirelim, çalışıyorsak işyerinde molalar yapalım, çalışmıyorsak evde ev işlerini bir kenara bırakıp en azından bir süreliğine kendimiz için bir şey yapalım. İlgi alanlarımıza göre hobilerle vakit geçirebiliriz. Sosyal destek çok önemlidir. Çoğu insan yaşadığı stresi gerek yapı ve mizacı gereği, gerek başka sebeplerle kimseyle paylaşmıyor ve içine atabiliyor. Paylaşmadıkça stres içimizde daha çok çözülmez hale gelebilir. Problemlerimizi, sıkıntılarımızı anlatabileceğimiz birisi olması bizi tek başınalık, çaresizlik hissinden uzaklaştırır. Aynı zamanda sosyalleşmek olaylara kendimize ve etrafımıza bakış açımızı da geliştirebilir. Düzenli uyku, düzenli beslenme stresi de azaltan faktörlerdir. Bunlara ek olarak gevşeme teknikleri, egzersiz ve sporun da oldukça faydası vardır.

Herkesin stresle başa çıkma yöntemi farklıdır fakat kendi başınıza stresle başa çıkamadığınızı düşünüyorsanız bir uzmana danışabilirsiniz.

Uzman Klinik Psikolog - Funda Es 

 

 

Kadına Şiddet! - Uzman Klinik Psikolog / Funda Es

Her geçen gün, duyduğumuz, izlediğimiz ve okuduğumuz kadına şiddet haberleri artmaktadır. Kadına şiddet, adli olay niteliği taşırken aynı zamanda toplumsal bir problem haline gelmektedir. Kadın şiddeti denildiğinde halen akıllara sadece fiziksel şiddet gelmektedir. Oysa kadına şiddet dediğimizde, fiziksel şiddet dışında, psikolojik şiddet yani değersiz hissettirmek, hakaret etmek, aşağılamak, ihmal etmek,taciz ve tecavüzdür. Bu kavramların hepsi psikolojik/duygusal şiddeti kapsamaktadır. Ataerkil bir toplum olduğumuz için temelde kadın her zaman babasının, eşinin ,ağabeyinin sözünü dinlemelidir düşüncesi vardır. Kadın evdeki erkeğin sözünü dinlemediğinde şiddete maruz kalabiliyor ve bu durum da bizim toplumumuzda normalleştiriliyor. İnsanlar şiddet içeren olaylar ve haberler karşısında artık duyarsızlaşmış bir hale gelmiş bulunmakta. Kadınlar evde gördüğü baskı sebebiyle çoğu zaman eğitim hakkı elinden alınıyor, eğitimi tamamladıysa bile işe gidemiyor, kendi kararlarını almaları engelleniyor. Karşı geldiğinde ise şiddetle karşı karşıya kalıyorlar ve çoğu kadın  evdeki baskıdan kaçmak için yanlış evlilikler yapabiliyor, evliyse baskıyı eşinden görüyorsa boşanmaya çalışıyor. Çoğu kadının ekonomik özgürlüğü olmadığı için veya toplumsal yapımızdan dolayı boşnmak ''kötü'' bir olay gibi karşılandığı için evde kalıp şiddet görmeye devam ediyor. Şiddet gördüğü yerden ayrılmayan kadın, orda kalmaya devam ettikçe şiddetin şekli, yoğunluğu artmaktadır Yapılan araştırmalar kadına şiddetin sebeplerini şöyle sıralıyor; psikolojik rahatsızlıklar, aile içi problemler, tartışma, namus, kıskançlık, ekonomik sıkıntılar, işssizlik, boşanma. Şiddete maruz kalıp ölen kadınların çoğunluğu , tanıdıkları kişiler tarafından öldürüldüğü raporlanmıştır. Eş, kardeş, baba ... Erkeklerin, ''erkekliği'' bir güç gibi görmesi, bunu kanıtlama ihtiyacı  ailelerin çocukları yetiştirme şekliyle oldukça ilişkilidir. Bu algı devam ettiği sürece çatışmalar ve tartışmalar devam edecektir. Çünkü günümüzde kadınlar artık daha çok okuyor, daha bilinçli, daha özgüvenli,daha çağdaş, kadınlar böyle olmaya devam ettikçe erkeklerin kurduğu otoritenin karşısında boyun eğen bir kadın olmadığını görmesi,sözünün dinlenmemesi, ''sen kocamsın, sen ne dersen o olur'' mesajının verilmemesi, erkeğin şiddet göstermesinin de bir sebebi olabilir. Bu nedenle kadına şiddeti, kadın cinayetlerini engellemek istiyorsak topluma en büyük katkımız çocuklarımızı bilinçli yetiştirmek olacaktır. Cinsiyet ayrımı çocukların kimlik oluşumu için önemlidir fakat cinsiyet ayrımını bir cinsiyet diğerinden daha üstündür şeklinde öğretmek doğru olmayacaktır. Her cinsiyete sunulan hak ve imkanlar eşit olmalıdır.

Uzman Klinik Psikolog - Funda Es